|
|||||||||
|
TARIM VE HAYVANCILIGI TEKRAR KESFETMEK
|
||||||||
Türkiye, tarım ve hayvancılık konusunu uzun bir süreden beri unutmuş görünüyordu. Bîr zamanların kendine yeten 7 dünya ülkesinden biri olmakla övünen Türkiye, hem hayvancılıkta hem de tarımsal üretimde giderek dışa bağımlı bir ülke halini aldı. Hem de toplam nüfusunun yüzde 39'u hâlâ köylerde oturuyor olmasına karşın.
1950 li 60 h yıllarda Türkiye'den kornşu ülkelere İran'a, Irak'a, Suriye'ye hayvan sürüleri kaçırılırdı. "Mayın eşeği" deyimi hayvan kaçırılmasın, kaçakçılık yapılmasın diye mayınlanmış alanlara sürülen ve bastığı mayının patlamasıyla o alandan geçiş İmkanı veren merkepler için söylenirdi. Güneydoğu'nun son dönemdeki en önemli yazarlarından biri Bekir Yıldız'ın o yıllarda yazdığı, bir bölümü senaryolaştınlan birçok öyküsünde anlatılan da yine bu bölgedeki "Kaçakçı Şahan"ların kaçak sürülerini Suriye'ye geçirme hikayesiydi. Mayma basıp ayaklarını ve kollarını kaybedenler bugün hâlâ bölgenin eski kaçak döneminin canlı tanıklarıdır, Türkiye, 1980'Ier sonrası terörle yüz yüze gelince, köy boşaltmalarla, zorunlu göçlerle bölgede köylerden kente göçler başlayınca, birçok yörede hayvancılık son buldu. Türk insanı çok az et tüketmesine karşın, hem dünyanın en pahalı eti bizim ülkemizde satılmaya başlandı. Hem de bu kez tersine hayvan kaçakçılığı kendini gösterdi. İran'dan, Bulgaristan'dan Türkiye'ye kaçak et ve hayvan girmeye başladı. Türkiye, kendine yeterliliğini kaybedip, kontrolsuz ve kaçağa açık bir ülke haline geldi. Tarimda da dünyadaki gelişmelere açık bir tutum izlenmedi. Geri ve verimsiz teknolojilerden kurtaran, ulusal tarımsal stratejiler geliştirilmedi. Yaşlanan nüfus köylerde kalırken, genç nüfus hızla köyü terkedip, kentlerin varoşlarına yerleşip, kendilerine yeni bir hayat kurma gayreti içersine girdi, iktidarlar bu talihsiz gelişme karşısında politikalar üretmek yerine, tanmda yanlış destekleme politikalarıyla köyde kalan önemli nüfusu kendi kontrollerinde tutma gayreti içersine girdiler. Zaman zaman dünya fiyatlarının çok üstünde desteklemelerle adeta Türk tarımının ölmesi yolunda çaba sarfettiler. Çünkü siyasilerin Önemli bir bölümü için köylü nüfus kendileri adına yön vermek istedikleri bir oy havuzuydu. Oysa, dünya nüfusu tarım ve hayvancılık alanında büyük ihtiyaç İcer-sindeydi. Dünyada ilk insandan bu yana yaşamış olan toplam 13 milyar insanın yansı 6.5 milyarı, bugün dünyamız üzerinde yaşamaktaydı. 2020 yılında ise dünya nüfusu 8 milyara ulaşacaktı. Bu müthiş bir gıda ihtiyacı anlamına geliyordu. Bunu gören İsrail ve Hollanda gibi ülkeler önemli tarımsal ve hayvancılık başarılarına imza atıyorlardı. Avustralya, Arjantin hayvancılıkta, Amerika tanmda birçok yenilikle üretim artışı içersindeydiler. Türkiye, kendi imkanlarıyla girdiği GAP ile bile ne doğru ürün gamını seçebilmiş, ne yanlış sulamanın getirdiği tuzlanma konusunda önlem alabilmişti. İşte bütün bunların sonunda "Kendi kendine yeterlik" ortadan kalmış, bir yetmezlik içersinde, ne yapacağının şaşkınhğıyla tarım ve hayvancılık politikaları adeta terkedilmişti. Bugünlerde önemli bir gelişme İle karşı karşıyayız. Bir yandan birçok modem hayvancılık çiftliğinin kurulması gayreti gündemde. Uluslararası örneklerle yarışabilecek örnekler ortaya konuyor. Hem süt veriminde hem et veriminde adeta verimsizlik örneği olan yapımızın dışında, dünyanın iyi örnekleriyle yarışan sonuçlara imza atılıyor. Tarım alanında, seracılıkta ve tarla üretiminde, tohumculukta ve fidecilikte önemli gelişmeler var. Verim artışı sağlayan çalışmalar yapılıyor. Seracılık artık sadece Antalya ve Adana gibi merkezlerin tekelindeki bir konu olmaktan çıkıyor. Yurdun birçok yöresinde çağdaş seralar kurularak yüksek verim alan çalışmalar yapılıyor. Ancak, bu yapılanlar özel sektör gayretiyle gerçekleşiyor. Ve genel görünümü ile ne 70 milyonluk Türkiye'nin tanmsal ve hayvansal ihtiyacını karşılayacak bir sonucu beraberinde getirebilmiş durumda, ne de Türkiye'nin yeniden ihracatçı olabileceği bir sonucu müjdeler nitelikte. Şimdi yapılması gereken, unutulan alana özel sektör eğilmişken, devletin bu alanlarda starateji geliştirerek, gayret içersinde olanların Önünü açmasıdır. Türkiye'nin tarım ve hayvancılık alanında büyük potansiyeli vardır. Ancak, bu yönde karnu destekli önemli girişimlere ihtiyaç vardır. AB müzakelerinde en büyük sorunun bu alanda yaşanacağı da unutulmamalıdır... Osman S. arolat/dunya gazetesi |
|||||||||
Osman S. arolat/dunya gazetesi
|
|||||||||